22 Mayıs 2012

Cees Nooteboom

Mokusei!

30
Uzun zaman önce ve aynı zamanda dün gibi. Bu türden bir zamanı belirtecek bir zaman kipi yok. Tıpkı aklın başo boş bırakıldığında çoğu kez kaosu kronolojiye yeğleyeceği gibi bellek de kusursuz ve kusurlu arasında bir o yana bir bu yana akar.

51
Sonra, daha önce başkasında hiç görmediği bir bırakılmışlıkla uyurken, Arnold yatmış kadına bakıyor ve başına neler geleceğini düşünüyordu. Birbiri üzerine üç maskesi vardı şimdi kadının, biri Asyalı maskesi, kendi anlaşılmazlığını simgeleyen maske ve gene aynı şekilde anlaşılmaz olan uyku maskesi.

61
Bazen birkaç günlüğüne giderdi Mokusei. O dönemlerde kızın dairesinde yalnız kalır, akşamları kente iner, Ropongi'deki Pub Cardinal'de diğer Avrupalı yurttaşlarıyla birlikte oturur ya da rafya şortlar giyip zenci kılığına girmiş Japonların garsonluk yaptığı diskolara ya da elektrikli oyuncak trenlerin duvarlarda dönüp durduğu yerlere takılır, çıldırmanın istediği noktasına gelinceye dek oralarda kalırdı. Bu kesinlikle "öteki" Japonya, başarısızlığa uğramış öykünmelerin tinsel sefaleti, insanın bir rakipten nefret etmesi gibi nefret ettiği bir ülkeydi. Onu sevmesine neden olan bütün bunlar, uzaklık, bilinmezlik, ulaşılmazlık, burada karşıtlarına dönüşüyor, Arnold'a onu tehdit eden ve zamanla buradan uzaklaştıracak olan makineleşmiş kabalığın, zevksizliğin farklı bir maskesini gösteriyordu. Ama Mokusei'ye bundan hiç söz etmedi.


63
Uyuyan kişi hem sizden hem kendisinden uzaktır hem de size ve kendisine yakındır, özellikle bu uzaklıktan dolayı hem güçsüz hem de güçlüdür.


27 Nisan 2012

Zeki Demirkubuz

Hayal Perdesi 27'den

36
Ben duygusu denilen şeyin ölçüsünü kaçırdığımız zaman ve bu ben'imizle kurduğumuz ilişkiyi derinleştirdiğimiz ölçüde bunun tahribat dışında başka bir yolu yok. Ben bu filmi şöyle bir düşüncenin sonucunda çektim; insanın, insanlığın en tarihsel mücadelesi kendi ben'ine karşı olan mücadeledir. Bütün dinlerin, ideolojilerin, geleneklerin, kültürlerin, bu ben'i terbiye etmek, hayatımızda yarattığı acıları ve neden olabileceği tahribatı önlemek çabasının bir sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum.

37
Ben dediğimiz şey özellikle bizim ülkemizde, aslında toplumsallığı içeren her yerde toplumsal kriterlere tabi tutularak ya da geleneğe, genel kurallara tabi tutularak anlaşılan, bu yüzden de anlaşılamayan, hep bencillikle karıştırılan bir şey olduğundan çok kötücül bir biçimde ele alınıyor. Oysa ben duygusunun içerdiği yığımla birbiriyle çelişik şey vardır. İyilik duygusundan nedensiz kötülüğe kadar, utanç duygusundan kendini gösterme arzuna kadar, mütevazılıktan egosantrikliğe kadar bir yığın şey. İnsan bunların toplamıdır. İnsanın karnında bunların hepsi durur.

...Kaldı ki ilk filmlerimden beri sürekli gerçeğe iyilikle, değerli olanla olduğu kadar, değersiz ve aşağılık olanla da varılabileceğini göstermeye çalışıyorum.

41
Yeraltından Notlar romanının en büyük mesajı şu: İki kere iki dört demek zorbalıktır, yaşasın iki kere iki beş, der. Yani özgürlüğü ve insanlaşmayı iki kere ikinin beş olduğuna inanmak olarak algılar. Şimdi bu aynı zamanda bir itirazdır. Muhaliflik duygusudur.

...Akıl dediğimiz şey, şüphenin ve sorgunun sonucu, bir vicdan muhakemesiyle elde edilen pür deneyim ya da bilgidir.

44
Çok net hatırlıyorum ki ben çocukluğumda da bu temalarla ilgiliydim. Hayata belki sezgileriyle de olsa böyle bakan biriydim. Gösterilenin arkasında başka bir şey arardım. Mesela ilk acıyı farkettiğim an, bana top alınmadığı ya da babam beni dövdüğü için değildi. Her gün hortumla dayak yerdim ama hiç acı çekmezdim. Canım acırdı ama ruhum acımazdı. Bir gün sıcak bir yaz tatilinde okula gittim. Bomboş okul, iki tane çocuk bahçede top oynuyor; güneş, ter... Neden bilmiyorum ben ilk acıyla orada, hiçbir neden yokken tanıştım.

7 Mart 2012

Bobby Henderson

Uçan Spagetti Canavarı'nın Kutsal Kitabı'ndan

19
Bugün dünyada daha fazla insan olduğu için, kişi başına düşen Makarnavari Uzantıların sayısı daha az, yani O'nun bizi yere bastıran dokunuşlarından daha az nasipleniyoruz. Bu sebeple, bizi yere bastıran güç azaldığı için, boyumuz daha uzun. İnsan nüfusu arttıkça, hepimiz Uçan Spagetti Canavarı tarafından daha az bastırılmış olacağımız için, gelecekte de boyumuzun uzamaya devam etmesini bekleyebiliriz.

36
Evcil lahana, brokoli, karalahana, karnabahar ve brüksel lahanasının gerçekten ortak bir yaban lahanasından türediğine inanacak olsaydık, seçilimin, doğal olsun, yapay olsun fark etmez, birkaç bin yılda bundan daha iyi bir iş çıkarması gerekmez miydi? Cevap, ağzına zorla brüksel lahanası tıkıştırılmış çocukların ekşimiş yüzlerinde gizlidir. İşte Evrim'e bir darbe daha.

43
Korsanlar, bildiğiniz gibi O'nun seçilmiş insanlarıdır. Ancak 1800'lerden beri sayıları hızla azalıyor. Sonuç olarak küresel ısınma, depremler, kasırgalar ve diğer doğal felaketlerin Korsan sayısının azalmasının doğrudan bir sonucu olduğunu görüyoruz.

46
FSM inananları dogmayı reddeder. Bu haklı olduğumuza inanmadığımız anlamına gelmiyor. Açıkça ortada kanıtların daha yüce bir şekilde anlaşılması durumunda inançlarımızı değiştieme hakkımızı saklı tutuyoruz. Dogma karşıtlığımız o kadar güçlü ki, Uçan Spagetti Canavarı diye bir şeyin varolmadığı ihtimalini bile açık tutuyoruz. Yani bir anlamda aşırı derecede açık fikirli olduğumuzu söyleyebilirsiniz -bir gün fikrimizi değiştirebiliriz. Tek istediğimiz O'nun var olmadığına dair kanıt.

47
Hayatın savaş, kıtlık, salgın hastalık, ishal ve Celine Dion gibi acımasız gerçekleriyle yüzleşen birinin, yaratıcımızın her ne kadar güçlü olsa da, asla hata yapmayacağına inanmaması pek de şaşırtıcı olmaz.
Tüm alemin yaratıcısının Uçan Spagetti Canavarı olduğundan ve bizi yoldan saptırmak için gizemli ve muğlak ipuçları bırakmış olduğundan şüphe edilmezse de (Evrim'i akla yatkın göstermek gibi), FSM'nin bizim bildiğimiz anlamda hayatın kalıbını çıkardığı esnada umursamaz, acımasız, sarhoş ve hatta kafası güzel olduğunu öne sürüyoruz. Dünya'da var olmuş tüm bitki ve hayvan türlerinin yüzde 99,9'unun soyunun tükenmiş olması başka nasıl açıklanabilir.

90
S: FSM dinindeki çarpıcı tutarsızlıkları ve çelişkileri nasıl açıklıyorsunuz?
C: Birincisi, bu sözde hataların hepsi O'nun tarafından takipçilerinin inancını sınamak için yerleştirildi. İkincisi, herhangi bir dinin geniş kitlelere yayılması için, içinde belli bir miktarda tutarsızlık bulunması gerekir -örmeğin, Hristiyanlık, İslam vb.

91
S: Cennette bir Bira Volkanı ve Striptizci Fabrikası var, peki FSM cehennemi nasıl bir yer?
C: Tam olarak emin değiliz amaFSM cennetine benzediğini sanıyoruz. Ne var ki bira bayat ve striptizciler hastalık taşıyor. İstanbul'dan çok farklı değil yani.

104
Sonunda FSM'ye gına geldi ve dağın tepesindeki Mosey'i ziyaret etti ve ona denizi nerede bulacağını söyledi ve Yaradılış'tan bu yana çok zaman geçtiğini ve belki de bazı kararlarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini itiraf etti, Korsan Mosey'e on taş levha şekline bürünmüş bazı tavsiyelerde bulundu. Mosey bu levhalar "Emirler" adını verdi (güçlü bir drama duygusu vardı) ama FSM bunlara içeriklerinden ötürü "Gerçekten Yapmamanızı Tercih Ederimler" diyordu. Ne yazık ki Mosey dağdan aşağı inerken iki tanesini düşürdü, bu da Pastafaryanların ahlak anlayışlarının bu kadar uyduruk olmasını kısmen açıklıyor. Geri kalan sekizi aşağıdaki gibidir.

Sekiz "Yapmamanızı Tercih Ederim"

1- Benim Kutsal Makarnavi Varlığımdan Bahsederken Gerçekten Kendini Beğenmiş Sofular Gibi Davranmamanızı Tercih Ederim. Bazı İnsanlar Bana İnanmıyorsa, Sorun Değil Gerçekten, O Kadar Kibirli Değilim. Ayrıca Bu Onlarla İlgili Değil, Konuyu Değiştirmeyin

2- Benim Varlığımı Eziyet Etmek, Hükmetmek, Cezalandırmak, Bağırsak Deşmek Ve/Veya Genel Olarak Başkalarına Kötü Davranmak İçin Bahane Olarak Kullanmamanızı Tercih Ederim, Kurban İstemiyorum Ve Saflık İçme Suyunun Bir Özelliği Olabilir, İnsanların Değil.

3-İnsanları Yargılamayın, Görünüşlerine Göre, Kıyafetlerine Göre, Konuşmalarına Göre Ya Da, Aman Sadece Kardeş Kardeş Oynayın, Olmaz Mı? Ah, Bir De Şunu Kalın Kafalarınıza Sokun: Kadın=İnsan. Erkek=İnsan. Aynı Şey, Biri Diğerinden Daha İyi Değil, Konu Moda Değilse Tabi. Üzgünüm Ama Modayı Kadınlara Ve Cam Göbeği İle Fuşya Arasındaki Farkı Bilen Bazı Erkeklere Bahşetmiş Bulunuyorum.

4- Size Veya Madden Ve Manen Rüştünü İspatlamış Gönüllü Partnerinize Hoş Gelmeyen Davranışlara Razı Olmamanızı Tercih Ederim. Buna İtirazı Olan Varsa S***rsin Gitsin Diyeceğim, Bu Tavrı Saldırgan Buluyorlarsa Televizyonu Kapatıp Değişiklik Olsun Diye Yürüyüşe Çıkabilirler.

5- İnsanların Bağnaz, Kadın Düşmanı, Nefret Dolu Fikirlerine Boş Mideyle Meydan Okumamanızı Tercih Ederim. Önce Yemek Yiyin, Piçlerin Peşine Öyle Düşün.

6- Benim Kutsal Makarnaviliğim Adına Milyonlarca Dolarlık Kiliseler/Tapınaklar/Camiler/Mabetler İnşa Etmemenizi Tercih Ederim. Para Çok Daha İyi Şeyler İçin Harcanabilir (İstediğinizi Seçin):
A. Yoksulluğa Son Bermek
B. Hastalıklara Tedavi Bulmak
C. Barış İçinde Yaşamak, Tutkuyla Sevmek Ve Kablolu TV Fiyatlarını Düşürmek
Kompleks Karbonhidrat Bazlı Herşeye Gücü Yeten Bir Varlık Olabilirim. Ama Hayattaki Basit Şeylerden Keyif Alıyorum. Bir Bildiğim Vardır Herhalde. Yaratan BENİM.

7- Önünüze Gelene Benimle Konuştuğunuzu Söylememenizi Tercig Ederim. O Kadar İlginç Değilsiniz. Kendinizi Aşın. Komşunuzu Sevin De Demiştim, Hiç Mi Anlamadınız?

8- Deri / Kayganlaştırıcı Yağ / Las Vegas Gibi Şeylere İlgi Duyuyorsanız Başkalarının Size Yapmasını İstediğiniz Şeyleri Başkalarına Yapmamanızı Tercih Ederim. Eğer Yanınızdaki De Aynı Şeylere İlgi -Duyuyorsa (4. Maddeye Göre), Ne İstiyorsanız Yapın, Fotograflarını Çekin Ve Tanrı Aşkına KONDOM Kullanın! Gerçekten, Sadece Bir Lastik Parçası. Ve O Kadar Keyifsiz Olmasını İsteseydim Diken Falan Eklerdim.

RAmen

138
O, dünyayı gerçekte olduğundan daha yaşlı olduğunu düşüneceğimiz şekilde yarattı. Örneğin bir bilimadamı arkeolojik bir kalıntı üzerinde karbon testi uygulayabilir. Karbon14'ün yaklaşık yüzde 75'inin elektron emisyonu vasıtasıyla çözülerek nitrojen14'e dönüştüğünü görür ve karbon14'ün yarı ömrünün 5730 yıl olmasından hareketle bu eserin yaklaşık 10,000 yıllık olduğu sonucunu çıkarır. Ama bilimadamımızın farkedemediği şey, her ölçüm yaptığında Uçan Spagetti Canavarı'nın Makarnavi Uzantısıyla sonuçları değiştirdiğidir.

143
Niçin Spagetti Canavarı Dinine Geçmelisiniz
Gevşek Ahlaki Standartlar.
Her cuma dini bayram.
Bizim Cennetimiz ÇOK daha iyi, Striptizci Fabrikamız VE bir de Bira Volkanımız var.

9 Şubat 2012

Alper Canıgüz

Oğullar ve Rencide Ruhlar'dan

17
Bu Erkin ile Koray'ı çok gözlemiştim, sokakta yürürlerken, bakkalda kola içerlerken falan. Sürekli bir şeyler konuşur ve neredeyse her sözcüğün ardından bir kahkaha patlatırlardı; çoğunlukla da kendi ağızlarından çıkanların. Birbirlerini ya da herhangi bir başka şeyi gerçekten anlamaya çalıştıklarını zannetmiyorum. Sadece salak salak gülüyorlardı. Kendilerini hep dışarıda bıraktıklanyla tanımlayan insanlar böyledir. Bir tür uyuşturucu, alttan alta hep var olan sessizliği işitmelerini önleyen bir tür gürültüdür kahkaha onlar için. Gülmek, hayatla yüzleşmekten korur onları. Diyeceğim, kafası kanşık, kayıp tiplerdi işte. Açıkçası hiç umudum yoktu bunlardan. Birkaç yıl ota boka gülüp ne kadar farklı olduklannı düşünecekler, sonra da "aslında" ne kadar farklı olduklanna inanmayı sürdürerek sefil bir orta sınıf hayatına adım atacaklardı.

47
Oturur vaziyette sağ tarafımdaki pencerenin perdesini aralayarak dışarı baktım. Bunu hemen hemen her gece yaparım aslında. Sanki pencerenin öbür yanında Tanrı'yı görüvericekmişim ve o bana her şeyin bir şakadan ibaret olduğunu açıklayacakmış gibi tuhaf bir hissim vardır. Üstelik keman biçimli kafası ve şakaklarında iyice seyrelmiş saçlarıyla havada süzülürken hayal ettiğim bu Tanrı, üst kat komşumuz Hasan Amca'ya fena halde benzemektedir.

51
Bizimkilerin keyfine diyecek yoktu. Birini ezme fırsatını bulduklarında nasıl da parlıyordu gözleri. Üstelik ellerine geçecek hiçbir şey yokken. Sırf birini aşağılamak için yapıyorlardı bunu. Zevkine. Çocuklara bakıp da saflık, masumiyet ve güzellik edebiyatı yapanlara şaşarım. Ben bizimkilere bakınca, insanoğlunun en alçakça eğilimlerinin en çıplak halinden başka bir şey görrmüyorum.

80
Garip ama bu olay ortamın ağır havasını dağıtıvermişti birden. Şemi abi başsağlığı dileklerini kabul ederken cemaat arasında neşeli fısıldaşmalar ve hatta merhum hakkında çlçülü dedikodular başlamıştı bile. Kim bilir, belki de Rebi Abi'nin baygınlık geçirmesi herkeste ölü için yeterince acı çekildiği biçiminde rahatlatıcı bir hiissiyat yaratmıştı.

83
İşlenen suçun sorumluluğunu bir deliye yüklemek otoritenin sadece kolayına gelmiyor, aynı zamanda işine de geliyordu. Meseleyi, "Katil zaten delinin tekiymiş," diye çözmek rahatlatıyordu onları. Yani düzen o kadar mükemmel ki, o düzenin yasalarına karşı çıkan kişinin aklından kuşkulanmak gerekir demeye getiriyorlardı. İşte beni hasta eden bu yaklaşımdı. Cinayeti kimin işlediğini umursamıyordum aslında. İnsanların ruhunu çürümeye mahkûm etmek, onları içki şişelerinde, hayal dünyalarında teselli aramaya itmek çok daha büyük bir suçtu ve bunu yapanların ikiyüzlülüklerini, sığlıklarını suratlarına çalmak istiyordum. Hayır, delilerin değil en aklı başında insanların, evlerine girip gırtlaklarını kesebileceğini anlasınlar istiyordum.

85
Ağlamanın bir kadın için her daim ulaşılmaya çalışılan bir ruh durumu olduğuna inancım tamdı.

106
"Burdan kaçarken gördüğün adam..." Kulaklarımı ateş basıvermişti. Dikkat kesildim. "Biraz He-Man'e benziyor muydu?"
Önce gerçekten anlamadım. İyi niyetle çeşitli olasılıkları değerlendirdim: Post-travmatik stres bozukluğu, mani, akut psikotik atak vesaire... Hayır, hiçbiri değildi. Yarım aklıyla beni faka bastırmaya çalışıyordu. Aklınca He-Man denen angutla hayal gücümü tahrik edecek, ben de uydurduğum hayali şüpheli hakkında kim bilir ne palavralar sıkmaya başlayacaktım. Böylece karakolda adamın eşkâlini görmedim derken yalan söylediğim anlaşılacaktı. Hayretle, hiçbir şeyin tek boyutlu olmadığını, geri zekâlılığın bile dahice denebilecek bir düzeyi bulunduğunu kavrıyordum. "Evet, evet," dedim heyecanla. "Sapsarı saçları vardı. Kıçında da böyle sipsivri bir kuyruk sallanıyordu .

108
Bazen de saygıdeğer ahilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda bir fikriniz bulunmadığını, aslında hiç kimseye karşı bir şey hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. Hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir.
Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz, işte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikâyesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde Tanrı'yla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır.
Sevdiğiniz birinin ölümü, örneğin, yüzleşmenizi sağlayabilir kendinize söylediğiniz yalanlarla. Ya da ananızdan yediğiniz okkalı bir dayak. Üstelik siz, ananızın canınıza okumak için haklı duygusal gerekçeleri bulunduğuna inanmaya hazırken, içinizi parçalayan onun gözü dönmüşlüğü değil, beyninizi zedelememek için sopayı sadece kollarınıza ve bacaklarınıza indirecek kadar düşünceli davranması olabilir. Nihayet onun elinden kurtulup kendinizi odanıza attığınızda pencereden giren akşam güneşinin ışığında neşeyle dans eden tozlar dört bir yana dağılır. Onlann huzurunu kaçırmak sizi öyle çok üzer ki, içiniz feci bir dışlanmışlık duygusuyla dolar. Birden gözlerinize yaşlar hücum eder. Bu küçük sevimli yaratıkların sizden korkmasını hazmedemezsiniz. İki saatlik dayak seansına gık demeden katlanan siz, yere kapanıp zırıl zırıl ağlamaya başlarsınız. Sonra bir toz tanesi gelip parmağınızın üzerine konuverir. Usulca oynatırsınız parmağınızı. Hâlâ oradadır. Derken diğerleri ona katılırlar. Yerde yatarken üzerinize toz tanecikleri yağar. Sırt çevirdiğiniz hayat o noktada sizi kucaklarken hıçkırıklarınız fraktal bir dans müziğine dönüşür.
Bir gün toz zerrecikleri sizi bağrına basarsa, bilin ki ya nirvanaya ulaştınız ya çıldırdınız. Hangisi olduğuna kendiniz karar vereceksiniz.


162
Aynı onun gibi, muhatabımın değil milyonların göreceği acıklı mimiklerle rolümü yorumladım. "Buruk bir çocukluk geçirdim Öztürk," dedim sümüklerimi çekerek. "Ben devrik cümle bile kuramazdım. Kuramazdım, çünkü korkardım. Sorumluluklarım vardı. Akranlarım bozuk bir Türkçe'yle gül gibi anlaşırken, bütün o gramer kurallarının anasını ağlatarak bildirişirken, giriş gelişme sonuç kavramlarından bihaber, rasgele bölünmüş paragraflarla kompozisyon yazarken, ben... Ben kendime ihanet eder cümlenin öğelerine sadık kalırdım. Ömrüm düzgün cümleler halinde geçti. Bilmeden bazı hatalar yapmışımdır tabii. Bilsem... (Buradaki şiddetli kafa hareketim nedeniyle briyantinli perçemim alnıma düşer ve kuvvetle muhtemel ki yumruklarımı sıkmışımdır.) Bilsem anlamı öldürür yine de cümleyi kurtarırdım. Oysa şimdiki halime bak. Kelimeler kifayetsiz kalıyor, dilbilgisi sırnaşık! Saçmasapan cümleler kuruyorum ve duyduğum mutluluk bana kaygı ile karışık bir utanç veriyor!"
"Bu utanılacak bir şey değil," diye elini dostça omzuma koydu Öztürk aynı zamanda bağlam özürlülüğünün zirvesine tırmanarak. "Sen sadece yapman gerekeni yaptın."
"Hayır! Hayır!" diye bağırdım, reddettim, kendime vurdum. "Yapmamalıydım, o anlamlara kıymamalıydım!"
"Kıymadın," diye coşkuyla müjdeledi Öztürk bu kez İslam'ın kurulduğu günlerde yaşamış bir tatlı ihtiyarcık gibi. "Sözler, kelime değerlerinin ötesinde anlamlar taşırlar."

169
Akabinde beni tercihan siyah beyaz bir formatta, tepeleme tuhaf bir sıvıyla dolu bir şırınganın içinde aptallaşmış bir halde hayal edebilirsiniz. Özel bir elbiseye ihtiyacım yoktu çünkü daha önce sıvı oksijenden yararlanma dersi almıştım (Duygular sadece temelsiz düşünceler midir? adlı serüvenden) ve Duygu Hanım'ın beyninde yeterince oksijen molekülüyle karşılaşacaktım. Her şey aşağı yukarı yolunda gitti. Leibniz'in dev bir beyin inşa etsek ve içine girip baksak tüm göreceğimiz bazı mikrokimyasal işlemler olur, o beyinde ne düşünüldüğünü, ne hissedildiğini asla anlayamayacağımız savının doğruluğunu bizzat yerinde gördüm.




Tatlı Rüyalar'dan

122
Profesör olayı bir kişilik savaşına çevirmemek gerektiğini düşünerek ama böyle düşündüğü için de kendini dünyanın en sefil yaratığı gibi hissederek masadaki kağıtlarını toplayıp kalktı. "Nasıl isterrsen. İleride o kadar sıkılacaksın ki bu masadan..." dedi durumu biraz olsun kurtarmak için. Ama sesi kulağına öyle iğrenç gelmişti ki kendinden bir kez daha nefret etti.



Gizli Ajans'tan

28
İki insanı, bir üçüncüyü ezmek kadar birbirine yaklaştıran bir şey var mıdır şu dünyada?

64
İşte havayi fişeği icat eden Çinli'ye esin kaynağı oluşturan duyguyu keşfedişim tam o ana denk geliyordu.

81
Aslında bu küstahlığına feci sinirlenmem gerekirdi, ama sesindeki tuhaf samimiyet, hatta sevecenlik nedeniyle hiç de öyle hissedemiyordum. Y ada belki kalçaları nedeniyle, emin değilim.

84
Onbeş dakika sonra, itinayla doldurulmuş sigorta evraklarımla birlikte muhasebe müdürümüzün huzurundaydım. Kendisini bir tek cümleyle anlatmam gerekirse, Tamay Bey bir gün enişteniz olarak karşınıza çıkmasından en çok korkacağınız adamın ta kendisiydi diyebilirim. Ziyadesiyle esmer, ziyadesiyle kıllıydı bir kere. Buna rağmen keldi. Halk arasında göz akı diye bilinen sarı yuvalarının içinde simsiyah iki üzüm tanesi gibi parlayan gözleri ve bu gözleri çevreleyen mosmor halkalar, karşınızdakinin ya kronik bir karaciğer illetiyle boğuştuğunu yahut insan zehirleme sanatının bütün inceliklerine vâkıf olduğunu düşündürüyordu. Bakışları, eline teslim ettiğim evraktaki yazıları otomatik bir şaryo gibi soldan sağa tarıyor, işaret ve baş parmakları kağıtları iki yandan soymak istercesine hızlı hızlı ovuşturuyordu. Burun deliğinin ucunda, şakacı bir deniz kızı misali bir görünüp bir kaybolan kıla eşlik eden hırıltı ise, bu kutsal tetkik ayininin aşk müziğiydi. Böyle bir adama kül yutturamazdınız. Böyle bir adamı ikna edemezdiniz. Böyle bir adama söyleyecek sözünüz olamazdı. O, biz sıradan fanilerin asla akıl sır erdiremeyeceği; tamim, tüzük ve tebligatlardan muhteva bambaşka bir âlemin bileği bükülmez şövalyesi, hak dağıtıcısı ve yol göstericisiydi. O, Kafka'nın kâbus şatosunun insan kılığındaki tezahürüydü. Velhasıl, böylesine çirkin bir adam, işte bu dehşet verici ve sapıkça gücü sayesinde, ablanızın koynuna girip annenizin yaptığı yemeklerden ziftlenebilirdi.

89
Tüm mutlu evlilikler birbirinin aynısıdır, mutsuz olanların her birinin mutsuzluığu ise kendine özgüdür. Herkes bilir ki, aşk filmlerini, örneğin, ilginç kılan birbirini seven çiftin hikaye boyunca yaşadığı sıkıntı ve acılardır. İlişkinin kaygısızca yaşandığı süreç ise, sevgililerin yağmur altında yürümesi, dondurma yemesi ve köşe kapmaca oynaması gibi, açıkçası daha ziyade çocukça denebilecek edimler içinde bulundukları birkaç sahneyle ve genellikle de hafif bir müzik eşliğinde çabucak anlatıp geçilir. Mesut aşkın, tarafları dışında kimseye bir şey ifade etmeyen tabiatı nedeniyle, ben de o iki hafta içinde yaşadığım günleri tatlı bir aşk rüyası diye tanımlamakla yetinebilirim. Oysa ben, kaderden önce davranma telaşından olacak, hayatımın bu en hülyalı günlerinde bile her şeyi derhal ıstıraba çevirmeyi başarıyordum.

8 Şubat 2012

Wilhelm Reich

Dinle Küçük Adam'dan

26
Safkan büyük adamı tanıyacak duygu ve göz yok sende. Onun varlığı, acı, özlem ve kavgaları uzak ve yabancı sana. Seni ezme ve sömürme becerisi olmayan kadın ve erkeklerin bulunabileceğini anlamıyorsun. Senin sahiden özgürleşmeni isteyen kadınlar ve erkekler var. Ama sen onları sevmiyorsun, senin varlığına yabancı çünkü onlar.

34
Olduğun tek şey, küçük adamlık değil. Yaşamında "unutulmaz anlar" olduğunu, "coşku" ve "yükseliş"e yabancı olmadığını biliyorum. Gelgelelim, coşkunu tırmandırmak, tırmanışını daha da yukarılara vardırma kesintisizliği ve cesareti yok. Hamle etmekten, dipten ve doruktan korkuyorsun.
Nietzsche benden daha iyi söyledi sana bunu, ana nedenini belirtmedi. Olduğun insan aşman için, üstinsana yükseltmek istiyordu seni. Sendin üstinsanı onun ve aynı üstinsan "Führer-Hitler"in oldu senin. Sen yine "altinsan" olarak kaldın.

74
Gerçeğim küçücük bir parçası için yanılgılardan kurtul.
Politikacı ve diplomatların cehenneme gitsinler. Yazgına sahip çıkıp yaşamını kayanın üzerine kur. Komşularına aldırma, kendini dinle. Komşun da sana bu yüzden teşekkür edecektir. Dünyadaki bütün iş arkadaşlarına artık ölmeye değil, yaşamaya hazır olduğunu söyle. Cellatlarının ve asılmışların yanına yaşasın diye bağırarak koşacağına, insan yaşamı ve iyiliğinin korunması adına bir yasa çıkar. Bu tür bir yasa evine temel olacak bir granit kütlesidir. Çocuğunun sevgisini kösnül kadın ve erkeklerden koru. Evde kalmış dedikoducu kızları zincire vur ya da iyileşmeevlerine gönder. Sömürücülerin sana işi yürütme ve denetleme hakkı verdiklerinde, sömürüyü yoğunlaştırmamaları için, hayır de. Çıkar at şapkanı ve smokinini; karına sarılmak için kimseden izin alma. Dünyanın öbür ülkelerinde yaşayan benzerlerinle ilişki kur, çünkü aşağı yukarı onlar da senin gibi yaşıyorlar. Çocuğunu doğanın ya da Tanrı'nın yarattığı öze uygun büyüt. Doğayı düzeltmeye çalışmak yerine, kavramayı ve korumayı öğren. Boks maçı izlemek yerine, kitapçıya git, eğlence merkezleri yerine uzak diyarlara yolculuk et. Bütün bunların ötesinde, doğru düşün, seni içinden usulca uyaran sese kulak kesil. Hayatın senin elinde, onu başkasına bırakma, hele kendi seçtiğin önderlere hiç gücenme. Kendini tanı! Bu, sana daha önce de, büyük adamlar tarafından söylenmişti.

95
Dünyanın sabit olmadığı, tersine, uzayda dönüp devindiği bulgusu hakkında, masadaki bardakların da devinip düşeceklerini söyleyerek eğlendiğini unuttun mu? Birkaç asır önceydi bu, küçük adam. Bunu anımsamadığını biliyorum. Newton hakkında, onun yalnızca ağaçtan bir elma düştüğünü gördüğünü, Rousseau hakkında ise yalnızca doğaya geri dönmek istediğini biliyorsun.Darwin'i yalnızca varoluş savaşımcısı olarak gördün, türünün maymundan geldiğini söyleyen biri olarak değil. Alıntılayıp durduğun Goethe'nin Faust'unu, bir kedi matematiği ne kadar kavrıyorsa o kadar kavradın. Ahmak, gururlu, kof ve komiksin sen küçük adam.

102
Uygarlığın kölelere ihtiyaco olduğunu söylüyorlar. Bense hiçbir uygarlığın kölelerle kurulamayacağını söylüyorum. Bu acımasız yirminci yüzyıl, Platon'dan beri ortaya çıkan kültürel her kuramı etkisizleştirdi. İnsan kültürü varlığını henüz gösteremedi, küçük adam! İnsan adlı hayvanın korkunç sapmasını ve yozluğa varan sayrılığını henüz anlamaya, çözmeye başlıyoruz. Binlerce yıl önce bulunan tekerlek, günümüzün Dizel lokomotifine göre neyse, yaptığımız bu "küçük adamla söyleşi" veya günümüzün doğru herhangi bir kitapçığı da bin ya da beş bin yıllık kültüre göre o.

106
Hayır, küçük adam, taktikler kişiyi sadece erken kazılmış mezarlara götürür.

122
Beethoven ya da Bach'ın müziği senin varoluşunun sesi olduğunda (sen onu şimdi varlığının rastgele bir köşesinin derinlerine gizlemişsin küçük adam) düşünce ve duygu uyumu yakaladığında, becerilerini vakitlice kavrayıp, ihtiyarladığını kabul ettiğinde, büyük savaşçıların fenalıklarıyla değil, büyük bilgelerin fikirleriyle yaşadığında, siyasetçileri değil çocuklarının öğretmenlerini daha iyi ödüllendirdiğinde, evlilik cüzdanına, kadın ile erkek arasındaki sevgiden fazla değer vermediğinde, yanlışlarını şimdi yaptığın gibi geç değil erken ayrımsadığında, gerçeği ve korkuyu dinlediğinde, kuralları umursamadığında, uzak diyarlardaki meslektaşlarınla diplomatlar aracılığıyla değil, doğrudan ilişki kurduğunda, gelişip yetişen kızının aşk mutluluğunu önceleri olduğu gibi öfkeyle değil, içindeki bir sevinçle karşıladığında, küçükler cinsel organlarıyla oynadığında, bir zamanlar onları cezalandırdığını düşünüp iç çektiğinde, insanların sokaklarda yüzlerinde keder ve yoksulluk değil, özgürlük, dirim ve mutluluk okunduğunda, günümüzde lduğu gibi büzülmüş beden ve çürümüş cinsel organla yeryzünde dolaşmadıklarında, iyi ve güzvenli olacak hayatın.

124
Namuslu, çalışkan, akıllı olduğunu biliyorum. Ben yalnızca hayatını ağılayani asırlardır onu yıkıma uğratan küçük adamı aydınlatmak istemiştim. Küçük ve pespaye olmadığın zamanlar büyüksün sen, küçük adam. O büyüklük senden bize kalan tek umuttur, küçük adam. İşine hevesle sarıldığında, oymacılıktan, kurmaktan, resim çizmekten, süslemekten, gökyüzünden, karacalardan, danstan ve müzikten keyif aldığın zaman büyüksün sen. Yetişen çocuklarına, karının veya kocanın alımlı bedenine baktığında, yıldızları ayırt etmek için rasathaneye, öbür kadın ve erkeklerin hayata dair görüşlerini öğrenmek için kitaplığa gittiğinde büyüksün. Dede olarak torunlarını dizlerine aldığında, sevgi'li ve çocuksu bir ilgiyle belirsiz geleceğe baktığında büyüksün.

Haruki Murakami

İmkansızın Şarkısı'ndan

15
Çok zaman önce, henüz gençken ve anılarım henüz tazeyken, olan biteni anlatmayı birkaç kez denedim. Ama, o dönemde bunu yapamadım bir türlü. Biliyordum, ilk satırı yazabilsem gerisi kendiliğinden gelcekti, ama başaramıyordum bu ilk satırı yazmayı. Her şey fazlasıyla belirgindi, açıktı ve nereden başlayacağımı bilmiyordum. Nasıl bir harita, aşırı ayrıntılı olduğunda pek işe yaramazsa, öyleydi işte. Ama şimdi anlıyorum. Sonunda anlıyorum; biliyorum ki ancak ve ancak eksik kalmış düşünceler ve anılar, eksik diye tanımlanan cümlelere gelip oturabilir.

51
Sadece ölüler hep on yedi yaşında kalıyordu.

75
Uzun boylu olan broşürleri dağıtırken yuvarlak suratlı öğrenci de kürsünün üzerine çıkıp, söylevini verdi. Broşürlerde, bu gibi durumlarda hep olduğu igib, son derece basite indirgenmiş türden cümleler vardı. Hileli rektör seçimlerini tanımıyoruz, tüm öğrenciler boykota veya Öğrenciler ve işçiler, Japon emperyalizmine karşı birleşiniz, gibi. Kavramlar saygıdeğerdi, bunlara özellikle diyecek sözüm yoktu, ama cümleler inandırıcılıktan yoksundu. Güven vermiyor, hiçbir coşku uyandırmıyordu. Ablak suratlının söylevi de farklı değildi. Hep aynı nakarattı. Müzik aynıydı, yalnız güfte değişiyordu. Bu insanların gerçek düşmanının siyasal güç değil, hayal gücü eksikliği olduğu geldi aklıma.

141
Koruda, geçip gitmemi bekleyen gece hayvanlarının tuttuğu soluklarla boğuculaşan bir hava egemendi.

333
Geri dönen her mevsim beni ölenlerden biraz daha uzaklaştırıyordu. Kizuki hep on yedi yaşındaydı, Naoko da yirmi. Sonsuza dek.

22 Ekim 2011

Chuck Palahniuk

Ölüm Pornosu’ndan

48
Birisi, Bacardi’ye seri üretim ile ilgili durumu, Çin’deki fabrikalarda az para verilip çok çalıştırılan işçilerin, Bacardi’nin sertleşmiş aletinin bitip tükenmek bilmeyen silikon-lastik replikalarını, paslanmaz çelik kalıp yüzünden hâlâ çok sıcak olmasına rağmen kutulayıp paketlediği seri üretim hattıyla ilgili durumu sorabilir. Veya o işçiler, kalıbı Cassie Wright'in tıraşlanmış amcığından alınmış, pembe plastik vajinalardan oluşan titrek orduları paket¬leyip naklediyorlar. Çinli köle işçi sınıfındakiler ellerine aldıkları cımbızla cinsel organın etrafına tüy ekliyor ya da farklı tonlarda kızıl veya pembe veya mavi renkleri hava fırçasıyla boyuyorlar. Cassie'nin epizyotomi yarasına uygun bir hale getiriyorlar. Bacardi'nin hiçbir damarı ve siğili atlanmıyor. Eksiksiz yapılıyor. Eskiden insanlar nasıl ölmüş birinin yüzünün kalıbını alıyorsa, onlar da aynı şekilde, ölüm saati ile çürüme saati arasında ünlü¬lerin yüzünün alçıdan kalıbını çıkarıyorlar.
Cassie Wright yaşlanıp bunadıktan, ölüp çürüdükten sonra bile, vajinası aklımızdan çıkmayacak; o vajinayı yataklarımızın altına, iç çamaşırlarımızın durduğu çekmecelere, banyodaki do¬laplara ve sayfa köşelen kıvrılmış dergilerin yanına saklayacağız. Veya Bacardi'nin lastik aletini antika dükkânlarının vitrinine ko¬yacağız ve o, Nantucket'lı balina avcılarının çoktan ölmüş dul karılarının el yapımı, fildişi oyma vibratörleriyle aynı fiyata satı¬lacak.
Bir çeşit ölümsüzlük.
Bir insan her zaman şunu sorabilin Branch Bacardi'nin peni¬si, Cassie Wright'in vajinası nasıl olurda kiç haline getirilir? Duchamp'in pisuvarı veya Warhol'un çorba kutusu gibi bayağı bir obje haline?
Bir insan şunu sorabilir Branch Bacardi Göt Tıpası iyi ki var var olmasına da, dünyadaki insanların, anüslerine sikiniz sıkıştı¬rılmış bir halde işe, okula, kiliseye gittiğini bilmek nasıl bir histir?

52
Elektrikle çalışan ilk ev aletleri, dikiş makinesi, vantilatör ve vibratördü. Amerikalılar on sene boyunca elektrikli vibratörün keyfini sürdü, sonra da elektrikli süpürge ile ütüyü icat etti. Vibratörden yirmi yıl sonra elektrikli kızartma tavası piyasaya sürüldü.

56
Ona şişme bebeği icat eden kişinin Adolf Hitler olduğunu bilip bilmediğini sordum.
Ve Bayan Wright siyah güneş gözlüğünün ardındaki gözlerini bana çevirdi.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Hitler yaya haberciydi; bir Alman siperinden diğerine mesaj iletiyordu ve silah arkadaşlarının Fransız genelevlerini ziyaret ettiğini görünce midesi bulandı. Aryan soyunun saf kalmasını sağlamak ve zührevi hastalıkların bulaşmasını engellemek için Nazi bölüklerinin savaşa giderken yanına alabileceği şişirilebilir bir bebek yapılması yönündewn talimat verdi. Bebeği Hitler tasarladı. Bebeğin saçları sarıydı ve kocaman memeleri vardı. Müttefikler Dresden’i bombalayınca fabrika yıkıldı ve bebekler dağıtılamadı.

61
72 numaralı oğlan, "Cassie Wright gibi bir yıldız niye kendini öldürmek istesin ki?" diye soruyor.
Üç yılda elli dörtten fazla film çekip annesine yarım milyon dolarlık bir köşk alan süperstar Megan Leigh'ınkıyla aynı sebep¬ten ötürüdür belki de. Hemen sonra da Ali Bubi ve 40 Haramiler ve Robofox filmlerinde başrol oynadı ve kendini vurarak intihar etti.
Hangi çocuk, ailesini ödüllendirmenin veya cezalandırmanın düşünü kurmaz ki?..
Nasıl oldu da, porno filmlerde ilaç almadan ereksiyon olma¬sıyla ve bunu uzun süre korumasıyla ünlü, efsanevi Cal Jammer, eski eşinin garajına giden yolda, yağmur altında durdu ve nam¬luyu ağzına sokarak kendini vurdu?
Amcık kraliçesi Shauna Grant'ın 22 kalibrelik tüfeğiyle kendi işini bitirmesinin sebebi de aynı. Ve porno sektöründe sarışın tanrıça "Savannah" olarak bilinen Shannon Wilsey niye bir gece garajına gidip kafasına kurşun sıktı dersiniz? Bence Cassie Wright, uzun zaman önce doğurduğu bebeğinin geleceğini hazırlamak istiyor. Cassie bu kaydı bitirirse, bunu başarırsa, Dünya Sürtüğü lII’den elde edilecek kazanç ve dört bir yana pazarlanmış olan tişörtleri, iç çamaşırları ve oyuncaklarından sağlanacak ge¬lir akışı, uzun bir liste oluşturan eski filmlerinden söz etmeye bile gerek yok, ne zamandır kayıp olan çocuğunu... bok gibi zen¬gin edecek. O kadar zengin edecek ki kart Cassie'yi affedebile¬cek. Hamile kalışından ötürü. Bebeği verişinden ötürü. Yanı sıra, içine ederek, sıçıp batırarak, üzücü bir şekilde heba ettiği haya¬tından ve ölümünden ötürü.
Cassie Wright altı yüz herifle kefaretini yerine getirirse affedi¬lecek.

78
Gerçek bir film yıldızı acı çekmeyi istemeli, diyor 1952 yılında çekilen Singin’ in the Rain filminde aktör Gene Kelly, filme adını veren şarkıda dans etti ve günlerce süren çekimlerde aynı dansı defalarca tekrarlarken 39 derece ateşle yanıyordu. Filmde yağmur doğru düzgün görünsün diye prodüksiyon suya süt karıştırdı ve yorgan döşek yatacak kadar hasta olan Gene Kelly, ekşi sütle iliğine kadar ıslanmış bir halde, su sıçratarak dans edip, sanki hayatının en güzel gününü yaşıyormuşcasına mutlu bir şekilde gülümsüyordu.